ABD'nin hegemonya siyasetinin sonu mu?

ABD'nin hegemonya siyasetinin sonu mu?

DÜNYA 13.05.2022, 16:16
8
ABD'nin hegemonya siyasetinin sonu mu?
İstanbul

Dr. Necmettin Acar, ABD’nin Soğuk Savaş sonrası döneme damga vuran tek taraflı politikalarını ve doğurduğu sonuçları buyurgan hegemonya siyaseti tartışmaları bağlamında değerlendirdi.

***

Rusya-Ukrayna Savaşı sürerken ABD liderliğinde Batı'nın Rusya karşısında güçlü bir blok oluşturmakta başarısız olması, uluslararası siyasal atmosferin geleceğine yönelik yeni bir değerlendirmeyi zorunlu kılıyor. Soğuk Savaş'ın bitmesiyle ABD’nin tek kutuplu dünyanın lideri olarak ortaya çıkması, Washington’da ABD gücünün yenilmezliğine yönelik büyük bir özgüvene yol açtı. ABD’nin 2000 sonrası dönemde "Buyurgan Hegemonya" siyasetiyle müttefiklerinin ulusal çıkarlarını ve tehdit algılamalarını hiçe sayarak Irak ve Afganistan’a yönelik tek taraflı müdahaleleri tam da bu özgüvenin bir sonucuydu.

ABD 2000'li yıllarda Orta Doğu’da denediği tek taraflılık politikasını Rusya karşıtı bir blok oluşturmaya çalışmak suretiyle bugün Avrupa'da test ediyor

ABD yönetiminin 2000’li yıllarda Orta Doğu’da denediği bu tek taraflılık politikasını Rusya karşıtı bir blok oluşturmaya çalışmak suretiyle bugün Avrupa’da test ettiğini söyleyebiliriz. Tüm ekonomik, diplomatik ve askeri baskı araçlarını kullanmasına rağmen ABD’nin, Rusya gibi nispeten zayıf bir jeopolitik rakip karşısında Avrupa’da ve NATO bünyesinde güçlü bir blok oluşturmakta son derece başarısız olduğu açıktır. Rusya karşısında sergilenen bu zayıf performansın, yakın gelecekte tırmanmasına kesin gözüyle bakılan ABD-Çin rekabeti bağlamında doğurabileceği sonuçlar, ABD yönetimini “Buyurgan Hegemonya” siyasetini terk etmeye zorlayacağa benziyor.

ABD öncülük ettiği düzenle çelişiyor

Bugünkü uluslararası düzenin temelleri bizzat ABD yönetiminin girişimleriyle II. Dünya Savaşı sonrası atılmıştır. Bu süreçte ABD’nin öncülüğünde oluşturulan NATO, AB, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi kuruluşların temel felsefesi, uluslararası siyaset ve güvenliği ilgilendiren kritik kararların, Batı blokunun güçlü aktörlerinin müzakere ve görüş birliğiyle alınmasından ileri geliyordu. 1950’li yıllarda oluşturulan bu düzen, Soğuk Savaş’ın bittiği 1990’lı yıllara kadar nispeten istikrarlı bir biçimde sürdürülebildi. Soğuk Savaş sürecinde Batı blokunun Sovyetler karşısında elde ettiği zafer blok içerisindeki bu güçlü ittifak ruhu ile yakından alakalıdır.

Almanya başta olmak üzere Avrupalı ortaklarının enerji güvenliğine yönelik endişelerini ABD’li yöneticiler görmezden geliyorlar

Ancak Soğuk Savaş sonrası, ABD’nin bizzat kendi girişimleriyle kurduğu uluslararası sistemin kurum ve kurallarını hiçe sayarak umursamazlığa yöneldiği bir dönem olmuştur. Entelektüel düzeyde “Tarihin Sonu”, “Tek Kutupluluk” ve “ABD Gücünün Yenilmezliği” söylemlerine dayanan bu politik vizyon, 2000 sonrası ABD’li karar vericilerin uluslararası siyaset ve güvenliği ilgilendiren kritik kararlarda, müttefiklerinin ulusal çıkar ve tehdit algılamalarını önemsememeye yöneltmiştir. 11 Eylül olayları sonrası geliştirilen “Teröre Karşı Savaş”, “Önleyici Müdahale”, “Ya Bizimlesiniz ya da Teröristlerin Yanındasınız” doktrinleri ABD tek taraflılığının en önemli yansımaları olmuştur.

Bu süreçte Irak ve Afganistan’ın, uluslararası meşruiyetten yoksun ve Batı ittifakının tüm üyeleri tarafından benimsenmeyen işgali, tek taraflılık uygulamalarının zirvesini teşkil etmiştir. Çünkü her iki ülkenin işgal sürecinde ABD’li karar vericiler, yalnızca Londra ile müzakere etmiş; başta Türkiye, Almanya ve Suudi Arabistan olmak üzere önemli müttefiklerinin güvenlik endişelerine kulak tıkanmıştı. İşgal sürecinde olduğu gibi ABD, Irak ve Afganistan’dan çekilirken de müttefiklerinin güvenlik endişelerini hesaba katmamıştır. Bu dönemde Washington’daki karar vericilerin ABD hegemonyasının rakipsizliğine olan sarsılmaz inancı, ABD müttefiki ülkelerle eşit şartlarda müzakere yerine buyurganlığı seçmelerine yol açmıştır.

Örneğin, bilhassa Irak’ın işgali Ankara’da derin bir ulusal güvenlik endişesine yol açmıştı. Hatta ABD askerlerinin Türkiye’ye konuşlandırılmasına izin veren 1 Mart tezkeresi TBMM’de reddedilmesine rağmen ABD’li karar vericiler işgal planından vazgeçmemişlerdi. Halbuki Irak gibi Türkiye ile tarihsel bağları ve uzun bir sınıra sahip olan ülkeye yönelik işgal ve savaş girişiminde NATO’nun en önemli üyelerinden biri olan Türkiye’nin fikrinin alınması gerekirdi. Üstelik Irak işgaline karşı olan tek aktör Türkiye değildi. Almanya gibi Batı blokunun önemli bir üyesi ve Suudi Arabistan gibi ABD’nin Orta Doğu’daki en önemli müttefikinin de bu işgale açıktan karşı olduğu bilinen bir gerçekti.

ABD’nin buyurgan siyaseti müttefiklerini uzaklaştırıyor

ABD’li karar vericilerin bu tek taraflılık ve buyurgan hegemonya siyasetinin başka bir göstergesi Irak ve Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin ulusal güvenlik endişelerini hiçe sayan uygulamalarıdır. Uzun yıllardır Ankara’nın her fırsatta yüksek perdeden itirazına, hatta askeri güç kullanma tehdidine rağmen ABD’li karar vericiler buyurgan siyasetten taviz vermemişler ve Türkiye’nin güney sınırında terör yapılanmalarına büyük destek sağlamışlardır. Bu süreçte Washington’daki stratejisiler ABD’nin alternatifsiz olduğunu ve Türkiye’nin bazı itirazları dile getirse de ABD’ye boyun eğmekten ve ABD ile “birlikte yürümekten” başka çaresinin olmadığını hesap etmişlerdir.

Neticede Ankara, kendi ulusal güvenliğini ilgilendiren hayati konularda en önemli müttefikine karşı derin bir güven bunalımına girmiş, yerli savunma sanayi kurmaya yönelmiş, alternatif pazarlardan silah temin etmiş ve ABD yerine Rusya ile daha yakın iş birliği geliştirmiştir. ABD’li karar vericilerin bu buyurgan hegemonya siyaseti Türkiye gibi farklı ülkelerin de alternatif arayışına yönelmesine ve NATO’da derin çatlaklara neden olmuştur.

Buyurgan hegemonya siyasetinin yeni test alanı: Avrupa

2000’li yılların başlarından itibaren Rusya’nın küresel siyasette artan ağırlığı ve eski Sovyet coğrafyasına yönelik revizyonist politikaları yeni bir Soğuk Savaş'ın kapıda olduğunu simgelemekteydi. Bu süreçte ABD’li karar vericiler Avrupalı ortaklarını Rusya ile başta enerji tedariki olmak üzere ekonomik ve siyasi ilişiklerini sınırlamaya zorladı. Özellikle Donald Trump’ın Rusya’dan enerji ithalatını tamamen bitirmesi yönünde Almanya’ya uyguladığı baskı[1] geçmişte Orta Doğu’da uygulanan tek taraflılığın ve buyurgan hegemonya siyasetinin Avrupa’da da deneneceğinin ilk işaretleriydi.

Bu süreçte başta Almanya olmak üzere Avrupalı ortaklarının enerji güvenliğine yönelik haklı endişelerini ABD’li yöneticilerin görmezden geldiklerini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bugün küresel ölçekte doğalgaz arz piyasasının heterojen yapısına yakından bakmak bile bu kanaate varmak için tek başına yeterli. Küresel ölçekte doğalgaz rezerv sırlamasına baktığımızda karşılaştığımız tablo şöyledir: Rusya (yüzde 25), İran (yüzde 17), Katar (yüzde 11).

ABD’liler, müttefiklerini en büyük doğalgaz rezervine sahip olan Rusya’dan petrol ve doğalgaz alımını tamamen durdurmaya zorluyorlar. İkinci en büyük rezerv ülkesi İran ise ABD yaptırımlarına maruz kaldığı için bu ülkeden doğalgaz tedariki mümkün değil. Aslında Obama döneminde bir nükleer anlaşma imzalanmıştı fakat Trump, yine Avrupalı ortaklarının tüm itirazlarına rağmen, bu anlaşmadan tek tafralı çekilmişti.

Bugün İran’ın gazının, Avrupa’da Rus gazının çekilmesiyle oluşacak boşluğu kısa vadede doldurması mümkün değil. Üçüncü rezerv ülkesi Katar ise yakın zamana kadar teröre destek olduğu gerekçesiyle ABD’nin katkısıyla Körfez ülkeleri tarafından ablukaya alınmıştı. Üstelik Katar gazının Avrupa’ya taşınması için Irak ve Suriye’de siyasi istikrara ve Türkiye ile iyi diyaloğa ihtiyaç var. Fakat ABD’liler bir taraftan Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden politikalarla kuzeyde bir terör devleti kurulmasına destek olurken diğer taraftan Türkiye ile ilişikleri germekle meşguller. Bahsedilen buyurgan hegemonya siyaseti küresel doğalgaz rezervlerinin yarısından fazlasının dünyanın en büyük tüketim merkezi olan Avrupa’ya taşınmasını imkansız kılıyor.

Son dönemde Londra ve Washington’un baskısıyla Brüksel’de, Rusya’dan petrol ve doğalgaz ithalatının durdurulmasına yönelik üye ülkelerin oy birliğiyle güçlü bir duruş sergilemeleri bekleniyor. Fakat realite şu ki Avrupalı aktörler ABD’nin son yirmi yıldan beri takip ettiği buyurgan hegemonya siyaseti nedeniyle derin bir enerji güvenliği sorunu yaşıyorlar. Örneğin, Almanya, Polonya, Bulgaristan ve Macaristan gibi ülkelerin Rus gazı olmaksızın ekonomilerini ayakta tutabilmeleri nasıl mümkün olabilir? Joe Biden yönetiminin 2022 yılı sonlarına kadar Avrupa’ya göndermeyi taahhüt ettiği 15 milyar metreküplük LNG[2], halihazırda Avrupa’nın ithal ettiği Rus gazının onda birinden bile az. ABD’nin Avrupalı ortaklarının ulusal güvenlik hassasiyetlerini hiçe sayan bu buyurganlığı Avrupa’da Rusya karşıtı güçlü bir blok oluşumunu engellediği gibi ABD ve İngiltere karşıtı bir siyaseti de zorluyor.

Bugün Rusya karşısında ABD’nin müttefiklerini harekete geçirememesi, çok daha güçlü bir aktör olan Çin karşısında Batı’nın performansının nasıl olacağı konusunda merak uyandırıyor. Batı blokuna hakim olan siyasi atmosfere yakından bakıldığında ABD’nin buyurgan hegemonya siyasetinin sonunun geldiğini söyleyebiliriz. ABD’li karar vericiler ülkelerinin aşınan gücünü ve yükselen küresel ve bölgesel aktörleri er ya da geç fark edecektir. ABD-Rusya ve ABD-Çin jeopolitik rekabetinde Batı blokunun başarısı ABD’li karar vericilerin buyurgan hegemonya siyasetinden vazgeçerek müttefikleriyle müzakere etmelerine ve onların ulusal güvenlik endişelerini hesaba katmasına bağlıdır.

***

[Dr. Necmettin Acar Mardin Artuklu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü başkanıdır]

Yorumlar (0)
15
açık
Namaz Vakti 04 Mayıs 2024
İmsak 04:11
Güneş 05:51
Öğle 13:06
İkindi 16:58
Akşam 20:11
Yatsı 21:44
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 34 93
2. Fenerbahçe 34 89
3. Trabzonspor 34 58
4. Beşiktaş 35 54
5. Başakşehir 34 52
6. Alanyaspor 35 49
7. Kasımpasa 34 49
8. Rizespor 35 49
9. Sivasspor 34 48
10. Antalyaspor 34 45
11. A.Demirspor 35 44
12. Kayserispor 34 40
13. Ankaragücü 35 39
14. Samsunspor 34 39
15. Karagümrük 34 36
16. Konyaspor 34 36
17. Gaziantep FK 34 34
18. Hatayspor 34 33
19. Pendikspor 34 30
20. İstanbulspor 35 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 32 72
2. Göztepe 32 66
3. Sakaryaspor 32 57
4. Kocaelispor 32 55
5. Ahlatçı Çorum FK 32 55
6. Bodrumspor 32 53
7. Boluspor 32 50
8. Bandırmaspor 32 47
9. Gençlerbirliği 32 47
10. Erzurumspor 32 44
11. Keçiörengücü 32 39
12. Manisa FK 32 37
13. Ümraniye 32 37
14. Şanlıurfaspor 32 34
15. Tuzlaspor 32 34
16. Adanaspor 32 33
17. Altay 32 9
18. Giresunspor 32 7
Takımlar O P
1. Arsenal 36 83
2. M.City 34 79
3. Liverpool 35 75
4. Aston Villa 35 67
5. Tottenham 34 60
6. Newcastle 35 56
7. M. United 34 54
8. Chelsea 34 51
9. West Ham United 35 49
10. Bournemouth 36 48
11. Wolves 35 46
12. Fulham 36 44
13. Brighton 34 44
14. Crystal Palace 35 40
15. Everton 36 37
16. Brentford 36 36
17. Nottingham Forest 36 29
18. Luton Town 36 26
19. Burnley 36 24
20. Sheffield United 36 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 34 87
2. Barcelona 33 73
3. Girona 33 71
4. Atletico Madrid 33 64
5. Athletic Bilbao 34 61
6. Real Sociedad 34 54
7. Real Betis 33 49
8. Valencia 33 47
9. Villarreal 33 45
10. Getafe 34 43
11. Osasuna 33 39
12. Deportivo Alaves 33 38
13. Sevilla 33 38
14. Las Palmas 34 37
15. Rayo Vallecano 33 34
16. Mallorca 33 32
17. Celta Vigo 33 31
18. Cadiz 34 26
19. Granada 33 21
20. Almeria 33 14